7 Kasım 2011 Pazartesi

Vuslat Özdemirci'den bir öykü

Aşağıdaki öykünün ilk paragrafı Anton Çehov'un ''Sahilde'' öyküsünden. Alternatif devamını yazan ve blogumda yayınlamama izin veren Vuslat'a çok teşekkürler!

* * *

 İHTİMAL
'Sizi seviyorum. Benim hayatım, saadetim, her şeyimsiniz! Bu itirafımı hoş görünüz, ne yapayım, ızdırap çekip susmaya gücüm yok. Sizden karşılık değil, merhamet istiyorum. Bu gün saat 8'de



çardağa geliniz... İmza atmayı gereksiz görüyorum. Fakat mektubumun imzasız oluşundan korkmayınız. Genç ve güzelim daha ne istiyorsunuz?'
Evli barklı, aklı başında bir adam olan tapu memuru Şemsi Bey mektubu okuyarak omuzlarını silkti ve şaşkın şaşkın alnını kaşıdı. Sağa doğru hafif eğik uçarı harflerle yazılmış metni bir kez daha dikkatle okuduktan sonra mektubun içinden çıktığı boş zarfı, göndericisinden bir iz bulabilmek umuduyla evire çevire inceledi. Nafile çabasından bir sonuç alamayınca birden,  tapu dairesinde  geçen yıl çalışmaya başlayan  üç hayta  oğlanın yaptığı münasebetsiz bir şaka olmasından şüphelendi. Ama çocuklardan birinin iki gün önce annesini  kaybedip  memleketine gittiğini hatırlayınca düşündüklerinden utandı. Zaten diğer iki genç de ölüm haberinden beri sessizce çalışıyorlardı. Kuşkulu gözlerle dairede çalışanların hepsini tek tek taradı. Nurten Hanım yakın gözlüklerini burnunun ucuna yerleştirmiş gelecek ay doğacak torununun onbeşinci patiğini örmekle meşguldu. Niyazi Bey öğle yemeği sonrası şekerlemesini iyice uzatmış hafif horultularla uyuklarken, Nazan elinde telefon, Müdür'e yakalanmak korkusuyla bir gözü kapıda, fısır fısır nişanlısıyla konuşuyordu. Açıkçası orada bulunanlardan herhangi birinin, evraklar arasına saklanarak eline ulaşan bu meçhul mektubun sahibi olma ihtimali sıfırdı. Şemsi Bey son bir kez daha gözattıktan sonra mektubu masasının en alt çekmecesine koyarak  önündeki evraklara döndü .
Döndü dönmesine de aklını elindeki işe vermesi ne mümkün! Eli sürekli alt çekmecenin kulpunda gözü içindeki mektupta düşünüp dururken  aklına odacıyı sorgulamak geldi.Çay ocağında her zamanki bezginliğiyle oturmakta olan Halim Efendi, Şemsi Beyin  sohbet etmeye gelmesinden tedirgin,  normalde en basit sorulara bile cevap bulamazken, adamın üstüne üstlük lafı dolandırarak birşeyler anlatıp sonra da kendisinden yanıt beklediğini görünce iyiden iyiye paniğe kapıldı. Şemsi Beyin ne sorduğunu kesinlikle anlamamıştı. Cevabı her zamanki gibi dudağını ve boynunu büküp boş gözlerle bakmak oldu.
Şemsi Bey bu beyhude konuşmanın pişmanlığıyla masasına dönmeden önce lavabo aynasında kendisini alıcı gözle bir süre inceledi. Tepesi seyrelmiş saçlarını arka cebinden çıkardığı ince dişli tarakla özenle taradı, bıyıklarının ucunu çekiştirerek düzeltti. Dudağının kenarında hafif bir gülümseme, yerine oturdu. Mesai saatinin bitmesine yakın Şemsi Bey iyiden iyiye heyecanlanmıştı. Tapu Dairesinden çıkar çıkmaz koşarcasına berbere gidip saçını ve bıyığını düzelttirdi. Eve giderken yol boyunca Çardakta kimin bekliyor olabileceğine dair  tahminlerde bulunmaya çalıştı. İhtimaller konusunda ölçüyü iyice kaçırdığı sırada çaldığı kapıyı  açan karısı, keyifle gülümsediğini görünce şakacıktan kızmış gibi sordu  'Hayrola Şemsi Bey, malum mu oldu?' Suç üstü yakalanmış olmanın  korkusuyla birden ciddileşip terslendi. 'Ne diyorsun sen yahu, neymiş malum olan?'  Karısı bu ani ruh hali değişikliğinden  birşey anlamamıştı. Kırgınlığını belli eden bir sesle 'Akşama arnavut ciğeri yapmıştım, seversin. Yanına da bir ufak aldımdı, onu dedim.' Şemsi Bey pişman, mahcup  ne diyeceğini bilemedi. Akşam şehir kulübündeki yemeğe katılmak zorunda olduğu konusunda birşeyler geveleyip, kendini banyoya attı.
Lacivert takım elbisesinin içinde beyaz gömleği, kızının hediyesi çizgili kravatı ve vazgeçilmez kokusu tütün kolonyası ile tamamlanan klasik şıklığı içinde evden ayrıldığında heyecandan içi içine sığmıyordu. Çardağa giden yol üzerindeki kahvenin kuytusundaki masaya oturdu. Saat  sekize çeyrek kala kahvenin önünden ilk sarışın banka memuresi geçti, sonra postanedeki  kız, ardından kız lisesinin yeni beden eğitimi öğretmeni. Devlet hastanesinin dahiliye servisi hemşiresi  geçerken  sekizbuçuk olmuştu. Hemşirenin ardından Şemsi Bey de kahveden ayrıldı, evinin bulunduğu sokağın köşesindeki pastaneden cevizli baklava aldı, karısının en sevdiğinden.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder